22 Şubat 2017 Çarşamba

İÇSEL YOL ...








"İçsel yol su yoludur.
Her zaman mütevazi biçimde en alçağı arasın.
Dağın tepesine bilgiyle çıkar egonu şişirirsin.
Ama sonra idrak ve farkındalıkla inersin aşağıya su gibi.
Doğayla savaşamazsın,ona sarılırsın.
Ta ki  okyanusun sonsuzluğunda eriyip 'bir' oluncaya kadar."

"İçsel yol ışığa doğru bir seyahattir ama karanlığın da içinden geçerek yürünür."

"Görme dediğin şey ışığın bir cisimden sana yansımasıyla oluşur.
Işık uzayın sonsuzluğunda yansır ve çarpacak bir yüzey bulamayınca dümdüz devam eder.
Sekip senin gözüne gelmediği için sen orayı karanlık görürsün.
Yani ışıkla beraber seyahat edersen yine de karanlıkta kalabilirsin.
Yoklukta,karanlığın kalbinde,aydınlığa bir seyehattir bu.
Ta ki karşına bir cisim çıkana kadar.
İste o zaman görme başlar.
Senin seyehatin anlam kazanır.
Bir gün karanlıkta hissedersen,karşına çıkan bir ruha masal anlat.
Kendi aydınlattığını göreceksin."

(Metin Hara/Dem kitabından alıntı)

       
     Şiir gibi güzel bir kadın ve bir o kadar güzel bir klip...

İçinizdeki yolculuk hiç bitmesin,keşfedeceğiniz çok sey var zira.
Sevgiyle,Aşkla ...

17 Şubat 2017 Cuma

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN...

SEVİ

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karsısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini
Ben senin en çok bana yansımanı sevdima
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

DÜŞLE GERÇEK ARASINDA
Durup durup seninle karşılaşıyorum her yerde
Karşıma çıkıyorsun her köşebaşında sen
Kimi gün parklarda, kimi gün sokaklarda, caddelerde
Gözgöze geliyoruz, saatlerce bir şey söylemeden.
Hiç değişmemiş diyorum içimden, ne güzel
İşte yine o! Yine mahzun, yine dalgın, yine ürkek
Hadi gel diyor dudakları.—-Özledim, hadi gel
Biliyorum oysa; uzatsam ellerimi, gidecek.
Bu bir aldanış mı? Yoksa var oluş mu yeniden
Söyle bir son mu? Bir başlangıç mı? Bir dönüş mü?
Ne oldu o güzelim zamanlara ansızın uçup giden?
Hadi uyandır beni, söyle; gördüğüm zamansız bir düş mü?
Hadi git, uzaklaş, yokluğuna inandır beni gerçekten
Yoruldum, her bulduğum yerde seni kaybetmekten


15 Şubat 2017 Çarşamba

YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ....






NAZARA KARŞI İYİ GELDİĞİNE İNANILAN 10 ŞEY...

nazar
Nazar, Ortadoğu kökenli bir inanış. Gözlerden iletilen kötü enerji olduğuna inanılan nazar, elbette bilimsel olarak tespit edilmiş değil. Ne var ki, bin yıllardır inanılan bir şey olduğu için; çeşitli toplumlarda çeşitli biçimlerde hikayelere, efsanelere ve elbette koruyuculara konu olmuş. Nazar, toplumumuzda çok sık dile getirilen bir şey. Özellikle başarılı insanları çekemeyen insanlar tarafından nazara maruz kalacağına inanılır. Kimileri ise, nazarın isteyerek değil, istemeden de “değeceğine” inanır. Üst üste gelen ve ardı arkası kesilmeyen talihsizlikler yaşandığında ise, ister eğitimli ister eğitimsiz; ister şehirli ister köylü olsun toplumumuzda hemen herkes nazar değdiğine ikna olur! Öyle veya böyle nazara karşı halk arasında çözüm olarak inanılan pek çok şey bulunuyor. Kimisi garip, kimisi yaygın bu inanışları sizler için derlemeye çalıştık. Sizin de aklınıza gelen inandığınız veya ilginç bulduğunuz nazara karşı yöntemler varsa, yorumlarda aktarmaktan çekinmeyin.
1) Tahtaya Vurmak
Aslında bu inanış, paganist inanışlardan kaynaklanmaktadır. Ağacın kutsal kabul edildiği Şamanist / Paganist inanışlarda, ağaç yer altı (cehennem) ve yer üstü (cennet) arasında bir köprü olarak kabul edilir. Bu inanışta, tahtaya iki kere vurulmasının sebebi, ilkinde yer üstünün yani cennetin koruyucu tanrısına, ikincisinde ise yer altının yani cehennemin koruyucu tanrısına mesaj göndermek. Kuşaktan kuşağa değişime uğrayan bu inanış bugün Amerika’dan İngiltere’ye, Sırbistan’dan Rusya’ya hemen hemen dünyanın dört bir köşesinde “iyi şans” için yapılan bir hareket. Biz de, iyi gitmesini umduğumuz bir şeyden bahsederken “aman nazar değmesin” dedikten sonra tahtaya vurmaya devam ediyoruz.
2) Kurşun döktürmek
Tarihi kökeni tam olarak bilinmeyen oldukça garip geleneklerden biri de kurşun döktürmek. Kurşun düşük sıcaklıklarda eriyebilen bir maden olmanın yanı sıra, radyasyondan koruyucu materyal olarak da kullanılıyor. Bu özelliğinin keşfinin ardından, kurşun döktürmeye bilimsel arka plan olarak yazılmaya başlanmış. Gerçi nazar radyoaktif bir şey olsaydı da kurşunu ısıtıp soğutma işleminin pek bir faydası dokunmazdı. Çeşitli inanışlardan birine göre, kurşun ısıtılırken nazarı içinde topluyor ve suya dökülüp anında soğutulurken nazar içinde hapsoluyor ve dökülen kurşundaki göz göz görüntüsü, kurşuna hapsolmuş, “değmiş gözlerden” kaynaklanıyor. Genellikle, kurşun döktürülecek kişinin kafasının üstüne gerilmiş bir tülbentin üzerinde Kuran’ı Kerim’den sureler okunarak gerçekleştirilir.
3) Nazar boncuğu
Nazara karşı herhalde bilinen en yaygın şey nazar boncuğudur. Apartmanlara asılan devasa boyutlardaki nazar boncuklarından, yeni doğan bebeklerin yakasına iliştirilenlere nazar boncukları hemen her yerde kullanıyor. Hatta, 2007 yılında faaliyetlerine son veren FlyAir havayolu firmasının ve Fifa U-20 Kupası’nın da logolarında nazar boncuğu yer alıyordu. Nazarın gözden geldiğine inanıldığı için, nazar boncuklarının nazarı “çekeceği” ve kötü bakışlara adeta kalkan olacağına inanılıyor. Nazar ve nazar boncuğu eski Türk inanışlarına dayandığı için, en yaygın olarak Türkiye’de kullanılsa da Ortadoğu ve Avrupa’da da oldukça yaygın.
4) Yumurta gömmek
Listemizde ilerledikçe daha az bilinen ve biraz da ilginçleşen uygulamalara doğru geçiyoruz. Bunlardan biri de yumurta gömmek. (Yumurta gömmek derken, özellikle öğrenci arkadaşların aklına, yumurta yemek gelmesin, bildiğiniz gömmekten bahsediyoruz!) Bu inanışa göre, çiğ yumurta önce nazar değdiği düşünülen kişinin kafasında çevrilerek sureler okunur, ardından yumurta, kırılmamasına dikkat edilerek, üzerine basılmayacak bir yerde açılan çukurun içe gömülür ve üstü örtülür. Yumurta gömüldükten sonra yumurtayı çeviren kişi sure okunmuş bir bardaktan su içer, bunun yumurtaya değdiği sırada kendisine geçmiş olması muhtemel nazarı engellediğine inanılır.
5) Çörek otu yakmak ( ya da Zeytin yaprağı)
Nazarın bir kişiye değdiğine inanılır da, eve değdiğine inanılmaz mı? Bazı inanışlarda, nazar kişiye yönelik olabileceği gibi bütün hane halkına da yönelik olabilir. Bu durumda yapılması gerektiğine inanılan şeylerden biri de çörek otu (ya da zeytin yaprağı) yakmak. Genellikle poğaçaların üzerinde görmeye alışık olduğumuz çörek otu geniş bir tavaya konur ve yanıncaya kadar ateşin üzerinde tutulur, yoğun bir şekilde dumanı çıkmaya başladığı zaman ateşin üzerinden alınır ve evin içinde dolaştırılır. Bu dumanın nazara iyi geldiğine inanılır.
6)Tuz kavurma
Çörek otunun yakılması gibi inanılan bir başka şey de tuz kavurmadır. Tuz kavurma, aynı çörek otu yakma gibidir. Yine bir tencereye konan tuz, ateş üzerinde kavrulur. Tuz yüksek ısıda “patlayacağı” (bomba gibi patlamadan bahsetmiyoruz tabi ki, mısır patlatma gibi patlama) için dikkatli olmak gerekir. Bazıları, tuzu evde dolaştırırken, bazıları da bu tuzu suyun içine katıp bunu dolaştırırmış. Sonra da suyu, ayak basmayacak bir yere dökermiş.
7) Üzerlik
Üzerlik bitkisinden yapılan bu süslerin nazara karşı koruduğuna inanılır. Bu süsler özellikle Anadolu’da çok yaygın olsa da, günümüzde gittikçe yerini Çin yapımı nazar boncuklarına bırakıyor. Üzerlik bitkisinden yapılan bu el yapımı süsler özellikle evin girişine asılarak, gelenlerin kem gözlerinden sakınıldığına inanılır. Ayrıca, üzerlik biçiminde süs haline getirilmeden de bitkinin yakılması ile nazardan korunduğuna inanılır.
8) Sirke
Sirkeye dair inanılanlar biraz ilginç. Sadece evde sirke bulundurmanın bile nazara karşı iyi olduğuna inananlar var. Kimileri de, evi temizledikleri suya biraz sirke katarak nazarı uzaklaştırdıklarına inanıyor. Özellikle sirkenin banyo suyuna konulması ile kişinin nazardan arınacağına inananlar da var. Sirkeye dair bu inanışın, sirkenin antiseptik özelliğinden dolayı enfeksiyonlara iyi gelmesinin anlaşılmasının ardından sirkeye doğa üstü anlamlar yüklenmesinden kaynaklandığı düşünülüyor.
9) Yılan gömleği

Yılanın deri değiştirirken geride bıraktığı yılan gömleğinin de nazara karşı çok etkili olduğuna inanılıyor. Yılan gömleğinden bir parçanın evde saklanması, yılan gömleğinden bir parçanın kolye olarak takılması hatta muska kılıfı olarak kullanılması gibi değişik örnekleri mevcut.
10) Sedef çiçeği
Nazara karşı etkili olduğu düşünülen şeylerden biri de sedef çiçeği. Sokaklarda bile bolca bulunan sedef çiçeği, çiçekçilerde de satılıyor. Sedefi andıran beyaz / krem renkli oval yapraklara sahip sedef çiçeğini kurutup demet halinde evlerinin duvarlarına asanlar, nazara karşı önlem aldıklarına inanıyorlar. Günümüzde dekoratif olarak saksıların içinde kurutulmuş sedef çiçekleri de satılıyor. Ayrıca, oval yaprakların içindeki tohumlarını çıkarıp, çörek otu gibi yakanlar olduğu gibi, kimi zaman tarlalarda da bir hasadın verimli olması için yani tarlaya ve ürünlere nazar değmemesi için de yakılıyor.
EK.. Sarımsak
Çörek otunu yaktınız, sirkeyle yıkandınız, yılan gömleğini kolye yakıp taktınız ve hala nazar başınıza musallat olduysa, daha kokulu bir inanış da sarımsak. Kimi inanışlara göre sarımsak zaten kutsal bir bitki. (Bu arada sarımsak gerçekten çok ama çok faydalı bir besin) Kimilerine göre duvara asılan sarımsak bereket ve bolluk getirdiği gibi kem gözlerden de koruyor. Kimileri ise, işi pratik hale getirmiş, mutfak duvarına astığı sarımsaktan hem nazara karşı koruma beklerken hem de yeri geldiğinde cacığın içine doğramak için bir diş koparıveriyor.
EK.. Üzerlik Otu ile Üç Yol Ağzından Alınan Çöp ve Eşikten Koparılmış Tahta Parçasını Birlikte Yakma
Listemizin bir numarasında yer alan bu metod, nazara karşı kombo korumalı bir yol vadediyor. Tamamıyla gerçek bir yöntem olarak; üzerlik otu, üç yol ağzından alınan çöp ve eşikten koparılmış tahta parçasını bir arada yakarak da, nazardan kurtulabilirsiniz! Bu yöntem için özellikle kapı eşiğinden tahta koparmak biraz abartı bir şey gibi gelebilir tabi ki.
( Alıntı)

Uzun yıllar nazara inanmasam da son yıllarda bunun insanların kötü enerjisinden kaynaklanan bir durum olduğuna inandım.Çünkü bende kendi hayatımda defalarca deneyimlemiş bulunuyorum malesef.Fakat yaygın bir inanış olan mavi göz ya da renkli gözlü insanların nazarı değer safsatasına kesinlikle inanmıyorum.İş gözde değil insanın içinde barındırdığı kötü enerjide.
Allah kıskanç,haset,fesat insanlardan hepimizi korusun.Her daim inşallah...
Sevgiyle,Aşkla...

Not:Genellikle kendi cümlelerimden oluşan yazıların sonunu"Sevgiyle,Aşkla" diye bitiriyorum.Buradaki Aşk dervişler arasında kullanılan bir selamlama biçimidir.Yani ben o anlamda kullanıyorum.Tabi ki bir derviş değilim ama olmayı isterdim :)

13 Şubat 2017 Pazartesi

ŞİİR GİBİ ŞİİRLER...

Hayat bize mutlu olma şansı
vermedi
Biz kendimizden başka
Herkesin üzüntüsünü
Üzüntümüz,
Acısını acımız yaptık.
Çünkü Dünya’nın öbür ucunda,
Hiç tanımadığımız bir insanın
Gözyaşı bile içimizi parçaladı…
Kedilere ağladık
Kuşların yasını tuttuk.
Yüreğimizin yufkalığı
Kimi zaman hayat karşısında
Bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir
İnsanın insana yanması
Sevgili…
Ne güzeldir bilmediğin birinin
derdine üzülmek ve çare aramak.
Ben bütün hayatımda hep
Üzüldüm, hep yandım..
Yaşamak ne güzeldir be sevgili
Sevinerek, severek, sevilerek,
Düşünerek…
ve o vazgeçilmez sancılarını
Duyarak hayatın

Yılmaz Güney

Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu.

Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zaman’ın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız.

Ama neyle?

Şarapla,
şiirle
ya da erdemle,
nasıl isterseniz.
Ama sarhoş olun.

Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun; “Saat kaç?” deyin. Yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: “Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”


Charles Baudelaire / Paris Sıkıntıs


Yıllarca yalnızlık şiirleri yazdım.
Kalabalıklardan yapılmış bir ceza
Kalabalıklarda boğulmuş bir arzu
Tanrının sureti, ormanların uğultusu
Seslerden soğuk bir sessizlik
Çıngıraklı zamanlar
Boyasız evler, çatısız duvarlar
Bir şey söylemeden gidenler
Bir şey söyleyip de unutanlar
Sokak köpeklerinin ıslık çalan gecesi
Ağaçların sabah rüyası yollar boyunca
Yoksulluğun çarşılarda döktüğü yaprak
Ayrılık dedim, kavuşma dedim
"İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi" dedim.

Şimdi içimde kirpiklerinin uğultusu
Ağız dil vermez bir dünya cezası
Başkalarının kaderlerinden soğuma
Bir öksüz ruh, bir gönül acısı
Toprağın bedeninde bulutların kefeni...

Ölümünü bırakıp odalarımıza
Uzun yanlışımızı düzelttin sonunda:

Tanrı yalnızlığı senden yaratmış.


Şükrü Erbaş


10 Şubat 2017 Cuma

TESADÜF DİYE BİR ŞEY YOKTUR.

Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Hiçbir hissediş, düşünüş, bakış, algılayış, seziş de öyle. Hatta bunların tersi de tesadüf değil. Alışveriş yaptığımız market, yemek yediğimiz lokanta, su içtiğimiz çeşme, yürüdüğümüz kaldırım ve orada yanlarından birer yabancı olarak geçip gittiğimiz insanlar. Tesadüf gibi görünen karşılaşmalar, yolu sorduğumuz herhangi biri, hafifçe çarptığımız insan.
Bize gülümseyen küçük bir çocuk önümüzden aniden uçuveren kuş…Gün boyu yaşadığımız en basit olay bile herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal yada duygusal bir olayın tetikleyicisi olur. Küçük ya da büyük…
Bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekiliveririz. Hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi. Bir martı çığlığı,bir satıcı bağırışı, alır götürür bizi yıllarca ya da yollarca uzaklara… Hem öğretmen hem de öğrenciyizdir her ilişkinin içinde. Doğduğumuz aile, gittiğimiz okullar, sıra arkadaşımız, sevgilimiz , eşimiz, çocuğumuz vs.
Her ilişki, farklı bir yönümüzün aynasıdır. Ve bizler de onlar için birer aynayız.
Farkındalığımız yükseldikçe, durumları ve ilişkileri yaşarken, kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız. Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız. Düğmelerimize en fazla basan insanlar, en iyi öğretmenlerimizdir. O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz. Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları (o dersi alıncaya, eksik yönümüzü tamamlayıncaya, kendimizi düzeltinceye kadar) tekrar takrar yaşamaya devam ederiz.
Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz. Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz. Ve yüksek farkındalık içinde kalırsak, yaşanılan durumdan etkilenmeden, arkamıza bakmadan yolumuza devam ederiz.
Özet olarak, en büyük düşmanımız en iyi dostumuzdur aslında. Çünkü bizde en büyük değişime neden olur genellikle. Ve her karşılaşma kutsaldır. Karşımızdaki insanın tanrısallığını kabul edip o şekilde yaklaşırsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karşı sorumlu olduğumuz ve o ilişkiye mahkum olduğumuz duygusunu ve kini söküp atarız varlığımızdan.
Yaşadığımız her durum, tanıştığımız her insan öğretmenimizdir. Ne kadar kısa sürede öğrenirsek öğrenmemiz gerekenleri, karmamızı çözüp, iç huzuruna,mutluluğa,ideal ilişkimize ve ruhsal bütünlüğe ulaşırız…
Academy of Spiritual Life

3 Şubat 2017 Cuma

MÜZİKLİ BİŞEYLER...

VARSIN BU DÜNYADA

Birgün kederlenip, birgün neşeyle
Bir seslenişle,varsın bu dünyada
Gördüklerinle,görmezden geldiklerinle
Baktıklarınla hayata

Sevdiklerinle,yandıklarınla,söndüklerinle
Varsın bu dünyada
Denediklerinle,derken vazgeçtiklerinle
Bulduklarınla,sonunda

Sen, çöllerde yağmur olsan ne fayda
Bir damla yoksa aşktan kendi dünyanda
Kalbim değilse son gülen

Gel yol bulalım senle biz aşka
Rüzgar değişsin birden boş sokaklarda
Rengarenk olsun her gören

Doğduklarınla,öldüklerinle
Yaşadıklarınla varsın bu dünyada
Anlamlarınla ,anlamsızlarınla
Kattıklarınla hayata

Sen zalime alim olsan ne fayda
Bir damla yoksa aşktan kendi ruhunda
Kalbim değilse son gülen

Gel yol bulalım senle biz aşka
Rüzgar değişsin birden boş sokaklarda
Rengarenk olsun her gören

Tuna Kiremitçi